Her üç kişiden birinin kilolu olduğu günümüzde obezitenin artık büyük bir problem olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz. Buna çözüm olarak düşünülen “daha az ye, daha çok hareket et” tavsiyesinin de bu sorunu çözmediği ortadadır. İnsanlar yıllarca diyet ve spor yapıp kısa vadeli çözümler elde ediyormuş gibi gözükse de verdikleri azıcık kiloyu da fazlası ile geri almaktadır.
Sporcular için en önemli konu kas kütlelerini kaybetmeden vücutlarındaki yağ miktarını düşük tutmaktır. Her ne kadar sizde “sporcu onlar, farklılar” gibi bir kanı olsa da aslında beslenme sistemi herkes için aynıdır. En azından amaç aynı olmalıdır – yağ kütlesinde azalma ve kas kütlesinde artış ve sabit kalma.
Araştırmalarda, açlık hissinin insanların kilo verip almalarındaki en büyük belirleyici faktör olduğu ortaya konulmuştur. Bunun ile ilgili bir dönem ilaçlar ve destek ürünler ortaya çıkmış fakat ne yazık ki beklenen ölçüde fayda sağlayamamıştır. En azından rakamlar bu fikri desteklemektedir.
İnsanların bugün kanımca en büyük yanılgısının açlık hissinin vücudunuzun besin ihtiyacı ile ilişkilendirilmesidir. Acıktıysam, bir şeyler yemeliyim algısı ne yazık ki çoğunlukla yanlıştır. Açlığınızın en büyük nedenlerinden biri LEPTİN hormonunuzun, yanlış beslenmeniz sonucu (karbonhidrat tüketmeniz) İNSÜLİN tarafından bloke edilmesidir. Bu istemediğimiz zincir sizi daha sağlıksız, daha kilolu yapmaktadır. Yedikçe yer, kilo aldıkça alırsınız. Vücudunuzun ihtiyacı ile hiçbir ilgisi olmayan bu beslenme biçimi , bizi daha çok tüketen bir toplum haline getirmiştir. Sosyalleşmenin artık sadece bir şeyler yemek içmek olduğu günümüzde, yemenin ve içmenin ihtiyaçların fersah fersah ötesine geçtiğini hep beraber görmekteyiz.
Açlık hissinin hormonel bir manipülasyon olduğunu anladığınız zaman en büyük problemlerden birinin cevabını bulmuşsunuz demektir. Tükettiğiniz sofra şekeri ve rafine karbonhidratların sizin bu açlık hissinizin şiddetini ve sıklığını arttırdığını ve buna bağlı olarak sizi daha çok yemeye zorladığını unutmamak gerekir. Beslenme şeklini değiştirdiğinizde siz de
“Artık acıkmıyorum. İki öğün yemek yetiyor.
Ne kadar çok yiyormuşuz!
Kendimi daha dinç hissediyorum!” dediğinizi farkedeceksiniz.
Sağlıklı yaşam, sağlıklı beslenmeden geçer.
İnsanların uzun süre açlıktan sonra zarar görebileceği kadar, çok fazla tokluktan da aynı zararı görebileceğini artık bilim insanları anlamış bulunmaktadır. Artık eski alışkanlıklarımız ve tavsiyelerimizin bize zarar verdiğini ve bilimle örtüşmediğini biliyoruz.
Her şeyden ye az ye!
Şimdi ye ileride zaten yiyemeyeceksin!
Az az ye 6 öğün ye!
Bu ve benzeri tavsiyeleri duymuşsunuzdur. Hâlbuki hayır, yakamazsınız. Her kalori aynı değildir. Yediğinizi yakma fikri, imkânsıza yakın bir ihtimaldir. 11 katlı bir apartmanın merdivenlerini çıkarsanız ortalama 20 kalori yakarsınız peki yediklerinizin kalori miktarını biliyor musunuz?
İnanın kıyas kabul etmez!
Her şeyden ye az ye ne demek? Sofra şekeri buna dâhil mi? Evet Früktoz? Früktozun, vücudunuzda glikoz gibi işlem görmediğini belirtmek gerekir. Yakılabilen bir kalori olmadığını ve sizi sadece diyabete götürdüğünü ispatlayan bir sürü çalışma mevcut.
Sonuç olarak sofra şekeri ve rafine karbonhidratları hayatınızdan çıkartmanızda büyük fayda var. İlk başta adaptasyon problemi elbette yaşayabilirsiniz. Vücudunuz bu yeni sağlıklı düzene alışana kadar devam edin. Alkol veya sigara bağımlısı insanların, bıraktıklarında çektiği eziyete göre “yok sana iyi gelmedi bu tekrar başla” diyor musunuz? Bunda da demeyin.
Çünkü bağımlısınız! Bundan kurtulunca artık eskisi gibi acıkmayacak ve ne demek istediğimi hissedeceksiniz.
Sevgi ve Sağlık ile Kalın.