Çok eski çağlarda keşfedilerek, doğal bir antibiyotik olarak kullanılan propolisin mikroorganizmalara karşı olan etkisi temel karakteri olup, ilaç özellikleri nedeniyle eski çağlardan beri insanlar tarafından kullanılmaktadır.
Propolis Yunanca bir kelime olup “pro” “savunma” anlamına ve “polis” “şehir” anlamına gelmektedir. Arıların çeşitli bitki ve ağaç kabularını çiğneyerek oluşturdukları macuna bazı enzimlerini eklemesiyle oluşur.Propolis yaraların tedavisinde ve ağız enfeksiyonunda bir antiseptik olarak kullanılabilmektedir. Propolis 17. yy. da Londra’da resmi ilaç olarak listelenmiştir ve yine bu yıllarda anti-bakteriyel aktivitelerinden dolayı Avrupa’da önem kazanmıştır.
Günümüzde gelişen ilaç sektörü ile beraber insanlar hastalıkları için Propolis yerine zamanla antibiyotiklere başvurma alışkanlığı kazandı ve bağışıklık sistemleri de bu antibiyotiklere bağımlı hale geldi. Sağlık bakanlığının gerçekleştirdiği araştırmaya göre Türkiye antibiyotik kullanımı 40 avrupa ülkesi arasında birinci sırada. Türkiye’de kullanım alışkanlığı haline gelmiş olan antibiyotiklerin yoğun kullanımı sonucunda bakterilerin bağışıklık kazanarak daha güçlü hale geldiği ve bir süre sonra en küçük rahatsızlıklarla bile vücudumuzun savaşamayacak hale geleceği öngörülüyor.
Türkiye gündeminde “Antibiyotik Kıyameti” olarak duyulan ve dünyaca bir çok uzmanın açıklamış olduğu ortak görüş şu şekilde; Son çare olarak başvurulan güçlü antibiyotiklerden Colistin’e direnç gösteren bakteriler sonucunda sık görülen enfeksiyonlar can alırken, antibiyotiklere bağlı ameliyat ve kanser tedavileri tehdit altına girebileceği öngörülüyor .
Oysa 1950’lerden sonra, gelişen teknoloji yardımıyla, bilim adamları propolis önemli bileşiklerini izole etmeye başlamışlar ve insanlığa birçok yarar sağladığını saptamışlardır.Doğal antibiyotik olarak kullanılan ve bağışıklık sistemini de güçlendirici desteği olan Propolis; %50 reçine, %30 mum, %5 polen, %5, mineralden, %10 yağ asitlerinden oluşmuştur. Aslında propolisi değerli kılan bu %10 ‘luk yağ asidi içeren kısımdır. Bu kısımda yağ asitleri ve vücudumuzun üretemediği dışarıdan almak zorunda olduğumuz esansiyel yağlar mevcuttur. Propolis örneklerinde bitkisel kaynağa bağlı olarak 150-200 bileşik veya kimyasal madde saptanmıştır.
Propolisin rolü aslında arıları hastalıklara karşı korumaktır. Kovan sıcak ve nemli olduğu için mikroorganizmaların üremesine uygun bir ortam sağlar. Arılar da kovanların özellikle iç kısmını propolisle kaplayarak bakteri ve fungustan korunurken, genç arıları da hastalıklardan korumuş olur. Dışarıdan gelen taşıyamayacağı büyüklükteki zararlıları da propolisle kaplayarak hem kokusunu engellemiş hem de mikroorganizmaların üremesini engeller. Ayrıca dışarıdan gelen arılar da propolisle fırçalanarak kovana alınır. Böylece enfeksiyonun girişi engellenerek steril bir ortam sağlanır.
Çeşitli medyatörler üzerinde denenen propolis kimisinin üzerinde baskılayıcı kimisinin üzerinde uyarıcı etkisiyle bağışıklığı düzenlenliyor. Antibiyotiklerin etkisini giderek kaybettiği günümüzde mikroorganizmaların savunma kalkanını kırarak hücre içine girmesini sağlamaktadır. Antibiyotik olmadığı halde yüksek antibiyotik özellikler gösteren propolis son yıllarda özellikle kanser tedavilerine olumlu etkileriyle biliniyor. Bu yüzden bir çok üniversitede araştırma konusu olmuştur. Kanser tedavisinde, kemoterapi ve radyoterapide meydana gelebilecek organ hasarını engellemeye yardımcı olur.
Yapılan araştırmalar propolisin kullanım alanlarını da arttırmıştır. Aksuvital bünyesinde ve birçok kanalda çeşitli sıvı ,hap saf olarak bulunabilinen Propolis ,Kozmetik ürünlerinde, mobilya sanayinde, diş temizleme iplerinde, bozulmayı önlemek amacıyla gıda sanayinde kullanılmaktadır.