Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi uzmanı Doç.Dr. Cüneyt Göçmez, el bileğini zorlayan ve yoran meslek grupları ile sporcularda sık görülen ‘Karpal tünel sendromu’, bilekte bulunan ve parmakların hareketinden sorumlu sinirin sıkışması sonucu ortaya çıktığını söyledi. Dr. Göçmez, “Elde uyuşma ve hakimiyet kaybına yol açabilen hastalık, lokal anestezi altında gerçekleştirilen cerrahiler ile tedavi edilebiliyor” dedi. Memorial Kayseri Hastanesi Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölümü’nden Doç.Dr. Cüneyt Göçmez, karpal tünel sendromunun; elin tüm hareketini sağlayan bileğin doğru kullanılmaması sonucu, toplumun yüzde 2’sini etkileyen bir hastalık olduğunu söyledi. Bu hastalığın, baş, işaret ve orta ve parmakların hareketinden ve duyusundan sorumlu sinirin, bilekte sıkışması sonucu ortaya çıktığını kaydeden Doç.Dr. Göçmez, şöyle dedi: “Karpal tünel sendromu; özellikle ev kadını, marangoz, berber, şoför ve çiftçi gibi meslek grupları ile mouse ve klavye kullanan ofis çalışanları; voleybol, basketbol ve golf türü sporlarla uğraşanlarda sıklıkla görülmektedir. Sendrom, ‘karpal’ adı verilen tünelin çatısını oluşturan yapının kalınlaşmasına neden olur. Uzun süre bilek hareketi yapılması ve bileğin zorlanması da kalınlaşmayı belirginleştirir. Bilekteki kalınlaşma; diyabet, hipotiroidi, beyin tümörü ve gut hastalıkları söz konusu olduğunda da görülür. Karpal tünel sendromu, erkeklere göre kadınlarda 4 kat daha fazla ortaya çıkar ve obezite ile gebelikte oluşma riski artar. Bilekten başlayarak parmaklara kadar yayılan uyuşma, karıncalanma ve sızlamayla belirti veren hastalık; el ve parmaklara uyuşma, elde hakimiyet kaybı ile elin kullanılamaz hale gelmesine sebep olabilir.” “BELİRTİLERİ, BOYUN FITIĞI İLE KARIŞTIRILMAMALI” Doç.Dr. Cüneyt Göçmez, karpal tünel sendromu belirtilerinin; boyun fıtığı, kireçlenme ve boyunda daralma ya da boyundaki bir tümör oluşumuyla karıştırılabildiğini vurgularken şöyle devam etti: “Bu nedenle hastanın şikayetleri ve öyküsü ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmelidir. Tanıyı kesinleştirmek için EMG ve MR gibi görüntüleme tekniklerinden yararlanılır. Özellikle EMG, sinir üzerindeki elektrik akımını ölçerek basının hangi bölümde olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Tedavide öncelikli amaç, sinirin bası altından kurtarılmasıdır. Bu bası avuç içine yapılan 1,5-2 santimetrelik cerrahi müdahale ile ortadan kaldırılmaktadır. Lokal anestezi ile yapılan işlem sonrası hasta aynı gün normal yaşamına geri döner ve elini kullanmaya başlar. Ameliyatın küçük kesi ile gerçekleştirilmesi, hastanın iyileşme süresini kısaltır ve estetik açıdan da vücutta iz kalma riskini önler. Ameliyat sonrası şikayetlerin yüzde 97 oranında yok olduğu görülmüştür. Hastalığın cerrahi sonrası tekrarlama riski de yok denecek kadar azdır.” (DHA)

KAYSERİ, (DHA)- KAYSERİ’de Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç.Dr. Abdullah Demirtaş, prostat ile kronik pelvik ağrısı olan hastaların aşırı soğuklara dikkat etmesi ve ayaklarını soğuktan koruması gerektiğini söyledi.

ERÜ öğretim üyesi Doç.Dr. Abdullah Demirtaş, kış aylarında aşırı soğukların birçok hastalığa neden olduğu gibi, bazı hastalıklarda da şikayetleri artırdığını söyledi. Doç.Dr. Demirtaş, prostat ve kronik pelvik ağrının soğuktan çok etkilenen hastalıkların başında geldiğini belirterek şöyle dedi:

“Prostat, kronik pelvik, ağrıya neden olan ağrılı mesane sendromu ve prostatit olarak halk arasında bilinen hastalık grubu sık idrara çıkma, kasık bölgesinde ağrı, idrar sıkışınca göbek altında ağrı ile seyreder. Bu hastalık grubu kabızlıktan, acı yiyeceklerden, soğuk havalardan ve özellikle de ayakları üşütmekten çok etkilenir. Soğuk hava bu tür hastalarda şikayetleri önemli oranda artırır.”

Kronik pelvik ağrı sendromunun; üroloji, kadın doğum, nöroloji, fizik tedavi, gastroloji, genel cerrahi, psikiyatri gibi birden çok bölümü ilgilendiren karışık bir hastalık grubu olduğunu bildiren Doç.Dr. Demirtaş, şöyle devam etti:

“Ürolojik olarak ağrılı prostat, ağrılı mesane, genital ağrı (torbalar, yumurtalar), üretral ağrı sendromu gibi alt başlıklara ayrılır. Ayrıca bu hastalıklarla birlikte sık görülen idrar yolu enfeksiyonlarında mevcut hastalıkları kötü yönde etkiler. Tanı ve tedavide ortak noktalar bulunmaktadır. Temel tanı yöntemleri idrar tetkiki, işeme testi, işeme günlüğü, semen kültürü, sistoskopi, ürodinami testler bu hastalıkların birbirinden ayrılmasında kullanılır. Tedavi bireyselleştirilip hastanın bireysel özelliklerine göre düzenlenmelidir.”

Bu hastalık grubundaki hastaların iyileşme sürecinin uzun zaman aldığını ve birden çok bölümle işbirliği yapılması gerektiğini vurgulayan Doç.Dr. Demirtaş, hastaları tedavilerini yarım bırakmamaları konusunda uyarırken; hasta yakınlarından ise bu grup hastalarına destek olmalarını istedi.

ilgili Makaleler

Dikkatinizi çekebilir

Bir cevap yazın Cevabı iptal et